Sporda profesyonelliğin önem
kazanmasıyla her spor kulübü kendini uymak zorunda olduğu kurallar, sözleşmeler
içinde buldu. Basketbol da, son 20 yıl içinde geçirdiği değişim ile bu “profesyonelleşme”
içinde yer aldı. Menajerler önem kazandı. Her yanımız sözleşme oldu. Sporcu,
sporcu temsilciliği, sponsorluk, yayın, reklam sözleşmeleri… Protokoller,
anlaşmalar, mevzuatlar, yönergeler… Basketbol artık bir endüstriyel ürün ve
işin içinde çok para var. Hal böyle olunca da hukuk devreye giriyor. Girmesine
giriyor da, hala bunun farkında olmayan spor kulüpleri var. Kulüpleri geçtim,
sporcuların dahi birer avukatla dolaştığı günümüzde, spor kulüpleri spor hukuku
konusunda uzmanlaşmış olan hukukçularla çalışmayı aklına getirmiyor, yada
getiriyor buraya para ayırmak istemiyor, yada her şeyin farkında olmasına
rağmen günü kurtarma uğruna bir sürü yapılmaması gereken işin ve sorumluluğun
altına giriyorlar. Sonuç olarak hukuk cezayı kesiyor.
Aslına bakıldığında, bütün sportif
faaliyetler kurallar demektir. Kurallarsa hukuk demektir. Sporla hukukun
kesiştiği en önemli ortak nokta, kurallara uygunluktur, yani spor hukuk olmadan
uygulanamaz, gerçekleştirilemez. Hukuk, sosyal bir olay olan sporu ve spordan
kaynaklanan ilişkileri düzenlemek zorundadır (1). Hukuk bu düzenlemeleri yapsa da bu
düzenlemelere uymaları gereken kurum yada kulüplerin spor hukukunun
çerçevesinden haberleri yok.
Hal böyle iken kulüplerin başı sürekli
hukuk alanında sıkıntıya giriyor. Yakın tarihimiz örnekleri ile dolu. En son
gündemde olan İlkan Karaman olayında da olduğu gibi, imzalanan sözleşmelerin
bile bağlayıcı tarafı, geçerliliği olamayabiliyor. Mutlaka herhangi bir hukukçu
değil, spor hukukuna hakim kişilerin elinden çıkması gerekiyor bu sözleşmeler.
Menajerler kulüplerden daha fazla hukuk bilgisine sahipmiş gibi gözüküyor. Bu
durumun dengelenmesi gerek.
Bir diğer konu da basketbol
salonlarımızda da bulunan şiddet olayları, fanatizm. Spor ve şiddet gerçekten birbiriyle son derecede zıt iki kavram,
ancak ne gariptir ki çoğu kez de birbiriyle beraber anılmaktalar. Şiddetin
olduğu yerde de insan hukuk’a ihtiyaç duyuyor (2). Fanatizmin yarattığı şiddet (sözlü yada fiili) sonucunda yine
kulüpler zarar görüyor. Ender de olsa, şiddeti yapan birey ceza alsa dahi,
hukuk cezayı her zaman kulüplere kesiyor. Kulüpler bunu görmezden gelemezler,
önüne geçemeyeceğimiz bir sorun olarak adlandıramazlar. Bunun mutlaka çözümü
vardır. Buda yatırımı gerektirir, devlet teşkilatları ve federasyon ile
koordineli çalışma ile olur. En önemlisi sadece bu işi yapacak kişilerin personel
olarak tahsis edilmesi gerekir.
Kulüplerin hukukla ilişkide oldukları
konular o kadar fazla ki. Aklıma gelenleri sırlayım; dernekler, vakıflar,
federasyonlar, doping, şiddet, disiplin suçları, lisans-tescil-vize işlemleri,
yukarıda da belirtilen sözleşmeler, transfer görüşmeleri, mali ve idari
uyuşmazlıklar, sporcu yaralanmaları, yönetmelikler, talimatlar, bahis, şike… bu
konular sürekli gündemde. Peki bu sürekli gündem maddeleri, kulüplerin
bünyelerinde bir spor hukuku ekibi bulundurmalarını gerektirmiyor mu?
Günümüzde profesyonelleşme sadece
organizasyonların ve (herhalde tabirim yanlış olmayacak ) sporcuların
pazarlanması (manejeler ve reklam kampanyaları) alanlarında daha öne
çıkmaktadır. Bu durumu sağlayanda, organizasyonları yapan kurumsal şirketler
ile sporculardan ve kampanyalarından sorumlu menajerlerin varlıklarıdır. Spor
Hukuku, kulüplerin yaptıkları her işin içinde olmasına rağmen, amatör tavır
devam etmektedir. Hal böyleyken, sporda profesyonelleşmenin Spor Hukuk’unu da
kapsaması gerekmez mi?
Kaynakça
1-
Yunus Akgül. 2. Uluslararası Spor Hukuku Kurultayı, Ankara Barosu
Yayınları. Sayfa: 10 – 11.
2-
Av. Türkan Aslan.1. Uluslararası Spor Hukuku Kurultayı, Ankara
Barosu Yayınları. Sayfa: 30.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder