28 Ekim 2007

ARKADAŞLARI GÖREVLENDİRDİM...


"Gece olmuştu. Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa'lara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara'dan hareket ederken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede 'Bir Uğurlama ve Bir Karşılama' başlığı altında okumuştum. Henüz kendileriyle görüşmemiştim. Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca akşam yemeğine gelmelerini, Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa aracılığıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa'yla Kazım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya'ya gittiğim zaman orada beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize milletvekili Fuat, Afyonkarahisar milletvekili Ruşen Eşref Bey'le karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum.Yemek sırasında 'Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz' dedim.Hazır bulunan arkadaşlar derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği hakkında kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. "
Mustafa Kemal ATATÜRK , Nutuk.
28 EKİM 1923 gecesi yaşananların bir kısmını Nutuk'ta böyle anlatıyor yüce önder.







24 Ekim 2007

GAZİ

Gazetede okuyorum, kahraman gazi düşmanla göğüs göğüse çarpıştı. Bayramım üçüncü günü okuduğum gazete geldi aklıma, parkta içki içen gazi ile abisi, polisin bayram günü içki içilmez uyarılarına üzerine birde bir kamyon dayak yiyip, üstüne abisi karakola götürülüp bide orda dayak yiyip, gazinin komutanının devreye girmesiyle serbest bırakıldıkları aklıma geldi. Bu tabii onların iddiası, dava açıldı , ama gazetede bütün vücudu darp olmuş resimleri vardı, ne olursa olsun dayak yedikleri kesin. Şimdi o gaziyi döven polis mi utansın,o adamı polis yapanlar mı utansın, onun yaptıkları için ben bu adamlar için mi gazi oldum diyen gazi mi utansın?
Bu ülkede gazi olursan ne olur onu düşündüm biraz, benim neslim televizyonda çanakkale gazilerinin içler acısı halini görerek büyüdü, parasızlıktan sokakta seyyar satıcılık yapan, üzerine astığı madalyaya sokaktan geçen kimsenin aldırış etmemesinden yakınır bir haldelerdi.O madalyayı satıp geçineneler bile vardı. Onlar o sokakta yürüsün diye çarpşmışlardı, hatta halk arasında söylenen " bunlar savaştan kaçmışlardır, savaşan insan savaş meydanında ölür" diye küstahca laflara göğüs germişlerdi.
Bizler yüce önder Atatürk ve silah arkadaşlarının, düşünce arkadaşlarının sayesinde bugün tam bağımsız !!!!!!! bir ülkeye sahibiz. Ama bu ükenin insanlarının bir kesimi onların dinsiz, imansız olduklarını dile getirdiler, getiriyolar. Ama yüce önder öncülüğünde o insanlar olmasaydı bu ülkede minare bulabilecekler miydi ? Düşünmüyolar, bilmiyolar, dinleri onlara "önce okumalarını " söylediği halde onlar, kulaktan kulağa laflarla, yobazların lafları ile yaşıyorlar. Malesef bu insanların temsilcileri şuan devletin zirvesinde, her yerinde. Tam bağımsız !!!!! ülkemi tam bağımsız !!!!! bir şekilde yönetiyolar.
Bu ülkenin diğer bir kesimi olan, devrimvci adı altında yaşayan insanlar. O kadar şanslılar ki aslında, bütün dünyanın gıpta ettiği, yabancı hiçbir devlet adamının önünde eğilmemiş, hepsine kafa tutmuş, ülkesi için savaşmış ateş hatlarında, koca bir saltanatı, halifeliği yıkmış, ortadan kaldırmış, giyimimizden, alfabemize, okullarımızdan, endüstrimize, çiftçimizden işçimize, hepsini iyi analiz etmiş ve döneminde sorunlara o yoklukta çözümler getirmiş... yazmakla bitmez. Ya düşünüyorum, bu dünyanın son yüzyıllarında daha büyük bir devrimci varmı ? Devrimi nerde arıyo bu insanlar, siyasi düşünceleri yüzünden Rusya'da Çin'de, Arabistan'da, Ameriaka'da... Dönde tarihini oku, devrim neye denir, devrimi kim yapmış bir araştır. Sizler Atatürk'ün ilkelerini şuan dört elle savunmaya başlasanız, işte o zaman devrimci olursunuz, çünkü devrim için mücadele verirsiniz, yapılan devrimleri ortadan kaldırmaya çalışan yobazlara karşı durursunuz.
Diğer bir kesim, para içinde yüzen , yada yüzmek için yaşayan, dünyadan bir haber kesim. Beni asıl üzen bu insanların yetiştirdiği kendi çocukları, o cin gibi çocuklar, bütün zekalarını hangi marka telefon kullansa, en pahalı ve en güzel çanta hangisi, hangi markayı giyse, hangi lokantada yese... Çünkü anne ve babalarının yansımaları onlar. Aralarında Türk olmaktan utananlar da vardır. Amerikan , İngiliz bayrağı altında yaşarlar, çünkü moderndirler!!! O bayrakları da kıyafetlerinde hatta iç çamaşırlarında gururla taşırlar. Aralarında ingilizce konuşurlar, çok modern çünkü. Şirketler mağazalar açarlar o dille. Bir bakın etrafınıza global şirketler dışında, Türkçe ismi olan kaç şirket, mağaza v.s. var. Tarih çok açık yazar, bir ülkeyi savaşarak yenemiyosan, içerden kültürünü ele geçirerek yen. Dili olmayan bir ülkenin kültüründen söz edilebilir mi?
Sonra bu insanlar bugün böyle yaşamlarına devam ederlerken, askerimiz, yada vatandaşımız çatışmada yada mayına basarak v.s. ölüyor. Ölenler şehit oluyor. Onlar için, aileleri için hak ettikleri kampanyalar düzenleniyor, bağışlar toplanıyor. Peki gazi olarak kalanları düşündüm sonra, onlar için neler yapılıyor diye. Memetçik Vakfı onlara yardım ediyor. Ben internet'den başka bir bilgiye ulaşamadım, ne kampanyaya ne başka birşeye. Mehmetcik Vakfı işde bu yüzden çok önemli diye bir kez daha düşündüm.
Bu ülke malesef şehit ve gazi vermeye devam ediyor. Keşke hepimiz şehit ve gazinin anlamının gerçekten idrakına varsak da, yarın birgün karşıma başı dik bir gazi çıktığında, onların önünde onlar kadar dik duramayacak olan benim yanımda , yukarıda yazdığım insanlarda dik duramasalar.

22 Ekim 2007

SİGUR ROS



Müzik başlar ve sadece boş bakarsınız. Aklınıza birçok şey gelir. Ama aslında onlar hiçbir şeydir. Müziğe kendiniz verdiğiniz zaman, bir nevi hipnotize olmuşsunuzdur. Aslında o anda kararlar alırsınız, müzik sizi gerçekte olmayı istediğiniz yere götürür. Sözleri anlamazsınız, zaten çoğu sözlerinin bir anlamı yoktur, ama dünyanın en güçlü müzik aletidir ya insan sesi, o sözler sizin düşündüklerinizi söyler, müzik sizi buna iter. Bu düşünceler sizin başarınız ve hayata bağlılığınız da olabilir, ölümde olabilir ve aslında bu grubu gözleri kapalı dinlemek bence çok tehlikelidir.




Ekşi sözlük’te uzunbinik nikli arkadaşın yazısı aşağıda. Bu yazıyı buraya koymak istedim, çünkü beytepe gurur duyduğum okulum, bahsi geçen otobüse defalarca bindim, o manzara benimde sigur ros sarkılarıma fon olmuşdu.

akşam ayazında beytepe namlı bozkır köyünden içi tıka basa dolu bir şekilde ayrılan öğrenci otobüsündesinizdir. donmuş ellerinizle o soğuk boruya tutunmaya çalışırken başınız otobüsün fren-gaz ikilisi eşliğinde bir o yana bir bu yana serbest salınıma geçer. dalmış gözlerle camdan dışarı baktığınızda gözünüze sadece çoktan batmış güneşin ufka bıraktığı o kızıllık ve birbirinden çatık suratlı binaların donuk florasan ışıkları takılır. sonra kulaklığınızdan hafif hafif sigur ros akar beyninize... o kara kuru-soğuk donuk görüntü müthiş bir fon olur şarkılara, sonra sonra sevmeye bile başlarsınız o sevimsiz görüntüyü. böyle sihirli bir müziktir işte sigur ros'unki.
Aynen katılıyorum...

kalleşler...

Dünden beri hiçbirşey yapmak gelmiyor içimden, sanki müzik dinlersem, film izlersem, televizyon da içinde eğlence olan birşey izlersem o gencecik kahramanlara ihanet edicekmişim gibi. İçimde ki ses "durmayın girin şuraya, başlayın girmeye bende geliyorum" dan başka birşey diil.

o kalleşlerin bu dünyada yeri yok, onlar kendilerine yurt arıyolar ya sanki yokmuş gibi, onların yurdu cehennem... nereye kadar kaçabilirler ki.

Girin şuraya, uluslararası yasada yeri var bu bir müdafa. girin oraya o barzaninin gırtlağına kadar. sıkın o gırtlağı ve diyin ki amerikaya al sana terörist, 11 eylülden beri bütün dünyada bunları arıyosun... sonra bide diyin aslında sen kendini arıyosun... korkmayın asın şu abdullah öcalan kalleşini...

yazamaıyorum sinirimden, biliyosunuz ama siz....

19 Ekim 2007

"Toprakla su, insanlar arasında eşit olarak paylaştırılırsa, bizimde kendi tarlamız olursa, biz de kendi tohumumuzu eker, kendi ekinimizi biçersek mutlu oluruz. insan için en büyük mutluluk budur. Çiftçi dediğin mutluluğu ekip biçtiğinde bulur. "

Savankul , Toprak Ana, Cengiz Aytmatov.

15 Ekim 2007

Bugünde uyandığınız için tebrik ederim...

“ Bugün dünyada geçirdiğimiz zamanla ilgili etraflıca düşündüm… Evet, oldukça fazla, ama bir o kadar önemsiz… Demek istediğim, eninde sonunda hepimiz öleceğiz. Önemli olan nasıl öleceğimiz. Bilemiyorum… Kafamda canlandırmaya çalışıyorum da… Son bir derin nefes… Ciğerlerini, patlayıncaya kadar havayla doldurursun… Kalbin sıkışıp, kan ılık ılık beynine doğru akmaya başlar… Başın döner, ateşin çıkar, elin ayağın boşalır… Her şey çok kısa bir anda oluverir… Ölüverirsin… Ne biliyim, belki de güzeldir… Hele bir de Allah’a inanıyorsan, cennet o anda gözlerinin önündeyse, ağlamayın diyemezsin, çünkü sen gülersin ama görmezler…”

10 Ekim 2007

Bugün bana Ankara'dan göründüler. Okuldayken odamda hep Radyo Odtü dinlerdim Hacettepeli olmaktan gurur duyan biri olarak.Bugün sabah işe geldim rutin olarak dinlediğim mp3'lerin yerine , hemde bir müzik kanalında çalışan biri olarak, istem dışı bir şekilde online olarak Radyo Odtü dinlemeye başladım. Hala aynı şarkılar ... Aynı programlar ve aynı dj sesleri.
Çalan şarkların çoğu bana Ankara'yı hatırlatıyor. Ankara, Hacettepe çok uzun bir konu benim için sonu yokmuş gibi, hiç girmeden Radyo Odtü ile sınırlı kalıp bitiriyorum bu mevzuyu. Akşam iş çıkışı Burcu Çetinkaya hanımefendi ile buluşuyoruz. Gündemde Ankara planları var. İstanbulun içine binlerce tüküren maganda'nın yanına o da, "bu şehrin içine tüküreyim "diyip gitmeyi düşünüyor, yada dönmeyi düşünüyor Şehr-i Ankarasına...

Koşu Kanunu

Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır. O ceylan, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa ölecektir. Afrika'da ...