16 Ocak 2008

Gözyaşımı, sevdiğimin gözyaşına karıştırdım
Onun kirpiği altında ağladım
Bu benim elimdeki çizgiler var ya
Bizi daha çok ağlatacak onu anladım.
Avuç içlerinde hayat çizgileri olarak adlandırılan üç çizgide bende çok kısa. Bilenler uzun yaşamayacağımı söylüyorlar. Ben zaten çok yaşadım, bilmiyorlar. Ayrıca hepsinden gencim anlamıyorlar.


Ağlamaktan korksaydım eğer, gülmezdim.
Gülmekten korksaydım eğer, ağlamazdım.
Ama ben hepsini doya doya yaptım.
Bilseydim eğer hayatımın uzun olduğunu , hiçbirini yapmazdım.



Doya doya uyurdum.

08 Ocak 2008

MAJESTELERİ

Sözün bittiği yer derler ya, işte o budur... İki farklı açıyla aynı an. Majesteleri Michael Jordan.



05 Ocak 2008

İÇKİ İÇMESİNİ BİLENLERİN PİRİ BEKRİ MUSTAFA

İyi miyim, hoş muyum?
Dolu muyum, boş muyum?
Aydınlık mıyım, loş muyum?
Ayık mıyım, sarhoş muyum?

Aslında iyi bir hafız olmasına rağmen içkiciliği ile tanınan, ün salan biridir Bekri Mustafa. Ayyaşların piri derler ona. Yalan değil, yanlıştır. O “içki içmesini bilenlerin piridir.” Hayatının sonlarını 4. Murad devrinde yaşamış Bekri Mustafa. Alkolün, tütünün, afyonun hatta kahve içenlerin anında idam edildiği, kellerinin kesildiği devir. Bunun nedenleri vardır ve derin tarihi konulardır. (4.murad’ın içkiyi yasakladığı halde, sabah akşam içki içtiği ve içki yüzünden öldüğü aşikardır. Ayrıca içki’ye başlamasının da Bekri Mustafa sayesinde olduğunu söyleyenler olsa da, ispatlı değildir. ) Asıl olan Bekri Mustafa’nın bu devirde her gün içmesine rağmen kellesini kurtarmış olmasıdır. Bunun en büyük nedeninin güler yüzü ve tatlı dili olduğu söylenir. Ölüme meydan okuyarak içmesini bildiği için, ölmez şöhrete kavuşmuştur.
Sultanahmed’de doğup yaşamış Bekri Mustafa. Babası yorgancı Ahmed Ağa. Babasının durumu oldukça yerinde imiş, refah içinde geçmiş çocukluğu. Evleri küçük Ayasofya Camii’nin yanındaymış. Eğitimini de buradaki ufak medrese de almış, hatta burada küçük yaşta hafız olmuş. Daha sonra Beyazıt Medresesine devam etmiş. Çok sevdiği annesini on sekiz yaşında kaybetmiş ve çevresinin yönlendirmesi ile içkiye başlamış. Kısa zamanda Kumkapı’daki Agop meyhanesinin müdavimi olmuş, sabah akşam bu meyhaneden çıkmaz olmuş. Sabah akşam durmadan içki içen demek olan “Bekri” lakabını da burada almış içki içmesini bilenlerin piri.
4. Murad’ın Bekri Mustafa ile daha sadrazamlığı zamanında tanıştığı, çok sevdiği ve yasaklar zamanında da onu özel olarak kayırdığı söylenir.
Çevresi tarafından içkiyi bırakmaya, yoksa kellesinin gideceğine ikna edilmeye çalışılır, hatta bu nedenle küçük Ayasofya camii’ne imam olması teklif edilir, Bekri Mustafa kabul eder ve 4. Murad’da onay verir. Mesleğinin ilk günü yaşanan ve dilden dile yayılan bir hihaye vardır. Olay şöyledir.

bekri göreve başladığı ilk gün, bir cenaze camiye gelir ve üstad cenazenin başına geçer. cemaat saf tutar. bu sırada bekri cenazenin bas kısmına doğru eğilerek cenazeye bir şeyler mırıldanır. bunu gören cemaat,
"hayırdır efendim, ne dediniz merhuma" diye sorar.
bekri üstad:
öbür tarafa gittiği zaman dünyanın ahvalini sorarlarsa "bekri ayasofya'ya imam oldu, varın gerisini siz düşünün" dersiniz demiş.

4. Murad’la yaşadığı meşhur hikaye’yi de yazmadan geçmek olmaz.
IV. Murat koyduğu yasaklara uyulup uyulmadığını bizzat kendisi kontrol etmeye meraklı bir padişah olduğu için yine bir gün kıyafet değiştirerek bir sandala biner. Amacı sahil şeridinde içki içilip içilmediğini kontrol etmektir. IV. Murat'ı tanımayan sandalcı arada bir cebinden bir şişe çıkartıp yudumlamaya başlayınca padişah sorar :
- "Nedir o içtiğin ? "
Sandalcı Bekri Mustafa'nın ta kendisidir; kendini kolay ele vermez.
- "Kuvvet şurubu" der. "Ben bundan iki yudum çekince kendimi aslan gibi hissediyorum. Kürek çekmek vız geliyor".
Padişah tadına bakmak isteyince, Bekri Mustafa, nasılsa denizin ortasındayız, bizi kim yakalayacak, diye düşünüp şişeyi uzatır. Padişah iki yudum alır almaz kükrer :
- "Bre zındık ! Bu şarap. Şarap içmeyi yasakladığımı bilmiyor musun ?
Bekri Mustafa şaşırır :
- "Sen kimsin ki içkiyi yasaklıyorsun ?" der.
- "Ben IV. Murat'ım !.." yanıtını alınca Bekri Mustafa küreği kaptığı gibi ayağa fırlar
- "Şimdi atarım seni denize, daha iki yudum aldın, kendini IV. Murat sanmaya başladın. İki yudum daha alsan, dünyayı ben yarattım diyeceksin".

Bir alıntıda 4. Murad’ın hayatının anlatıldığı bir TRT dizisinden, Bekri Mustafa’nın karşısındaki kişinin padişah olduğunu bilmeden yahut bilerek ( burası dizide açık bırakılmış, diyaloglara da yansımış) yaptığı konuşma.
İyi miyim, hoş muyum?
Dolu muyum, boş muyum?
Aydınlık mıyım, loş muyum?
Ayık mıyım, sarhoş muyum?

Geldi şarap, gitti kafa
Bulsa da içer, bulmasa da
Ve de Sırat Köprüsünü gözü kapalı geçer Bekri Mustafa
Berberde yenilenip geldi bizim kafa.
Uzak olsun cefa.

Ali dost, Veli dost
Uslu dost,deli dost
Bekriye tekkesine demir attı bizim post

Sırtımda derme çatma bir aba
Yasağa karşı korur mu acaba.

Ben dikerim, gönül sökülür
Anasından inci mercan dökülür
Meyhaneye vardın, aklını kurtardın
Haydi erenler, bizimle gül derenler
Armudu taşlayalım
Dibine kışlayalım
Doldurunda kadehleri
Sohbete başlayalım

Ettim, edemedim
Bir sanat tutayım dedim
Amma ve lakin ne olsam
Kayyum olsam, kandiller yutmalı
Müezzin olsam, minareye çıkmalı
Kadı olsam, hatır gönül yıkmalı
Vezir olsam, insanlıktan çıkmalı

Bakkal olsam, kaldıramam kantarı
Kasap olsam, sallayamam satırı
Nalbant olsam, nallayamam katırı
Hoca olsam, bu şarabın hatırı

En sonunda kalaycı oldum
Kalayladım kaplanı
Hep kırıldı tavaların sapları
Hiçbir işte dikiş tutturamayınca
Bari dedim olayım bir padişah.

02 Ocak 2008

1453 SON BÜYÜK KUŞATMA

Tarihçileri her zaman uğraştıran konudur rivayetleri düşünmek ve araştırmak sanırım. Hiçbir zaman kesin bir sonuca varılamayacağı şüphesiz. Ya Hitler Rusya’ya girmeseydi, ya Waterloo savaşını Napolyon kazansaydı, ya Kristof Colomb yanlış yöne gittiğinin farkına varsaydı, ya Çin Seddi’nin yapılması akla gelmeseydi….
Peki ya Konstantinapolis alınmasaydı… Belki de tarih boyunca yaşanan bu olayların en önemlisi İstanbul’un fetih edilmesi.
Son derece ilgi duyduğum bu konu ile ilgili Roger Crowley’in 1453 – Son Büyük Kuşatma adlı kitabını büyük bir zevk ve hızla okudum. Tarih okumayı seven herkese şiddetle tavsiye ederken, roman tadında yazılmış bu kitabı aslında herkese tavsiye etmek istiyorum. Kitabın içinde ki tarihsel olayların doğruluğu ya da yanlışlığını tartışacak olanlar hiç şüphesiz tarihçiler. Fakat son derece akıcı ve tarafsız bir kitap 1453. Roger Crowley uzun seneler boyunca araştırmaları için İstanbul’da yaşamış, aynı zamanda bilimsel yanıyla da güvenilir bir kaynak ortaya koymuş. Süreç içerisinde ki hiçbir olguyu kaçırmamaya çalışmış ve kitabında kullanmış.
Dünya tarihinin değiştiği yerin üzerinde yaşamak bana heyecan veriyor. Bu süreçte yaşananları öğrenmek ve bizzat okuduklarını, öğrendiklerini gidip o coğrafya üzerinde hayal etmek bulunmaz bir fırsat bence.

Koşu Kanunu

Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır. O ceylan, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa ölecektir. Afrika'da ...